HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
Hekimler meslekte bir kusur yapmaları halinde cezadan ayrı özel hukuk
yönünden de sorumlu olurlar. Ceza hukukunda hukuka aykırılık devletin
cezalandırma hakkının kullanılması; özel hukukta ise zarar görenin zararının
tazminiyle sonuçlanmaktadır. Bir kimseyi bile bile ya da ihmal yoluyla zarara
uğratan kişi bu zararı ödemekle yükümlüdür.
Hekimler, hata, ihmal ve kusurlarıyla hastaya verdikleri zararlardan Ceza
Hukuku hükümlerince şahsen sorumlu oldukları gibi, aynı zamanda Borçlar Kanunu
hükümlerince mal varlıklarıyla sorumlu olurlar.
Hekimlik mesleğine ilişkin olarak açılan tazminat davalarında, Borçlar
Kanunu 49. maddesine göre haksız fiil sorumluluğu, 66. maddesine göre adam
çalıştıranın sorumluluğu ve 112. maddeye göre akdi sorumluluklarla ayrıca
vekâlet akdi genel ve özel hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.
Mesleki faaliyetleri sırasında genel tıp uygulamaları çerçevesinde izin
verilen bir riskin meydana gelmiş olması nedeniyle hekimin sorumluluğu söz
konusu değildir. Ancak izin verilen riski aşan bir kusur söz konusuysa hekimin
sorumluluğu gündeme gelir. Teşhisi koymak konusunda özenle davranan ve elde
ettiği bulguları özenle değerlendiren hekim buna rağmen yanlış teşhis koymuşsa
bile sorumluluktan kurtulur. Varlığından şüphelendiği bir hastalık hekimin
kendi uzmanlık alanına girmiyorsa veya başlamış bulunduğu tedavi sırasında hiç
tanımadığı komplikasyonlarla karşılaştıysa hastayı derhal bir uzman hekime
yönlendirmelidir. Aksi halde ortaya çıkan durumlar dolayısıyla sorumlu
olacaktır.
Anayasaya göre, kişinin rızası alınmaksızın hayat, sağlık ve vücut
bütünlüğüne yapılacak her türlü müdahale kanuna aykırıdır. Hekimin de hastanın
rızasını almaksızın onun vücut bütünlüğüne yönelik olarak gerçekleştireceği her
türlü müdahalesi kanuna aykırı olacaktır. Rıza, tıbbi müdahalenin hukuka
uygunluğunu sağlar.
Hastayı aydınlatma yükümlüğü tıbbi müdahaleye rıza gösterme kuralının
zorunlu bir unsurudur. Hastanın, rıza göstereceği tedavi ve işlem hakkında tam
ve hatasız bilgi sahibi olması şarttır. Aydınlatma yükümlülüğü yerine
getirilirken, tıbbi müdahalenin doğuracağı riskler ve uygulanabilecek tedavi
metotları hastaya bildirilmelidir.
Gerek Borçlar Kanunu, gerekse Hasta hakları Yönetmeliği hekimi hastanın
durumunun gerektirdiği tıbbi özeni göstermekle yükümlü kılar. Hekimin özen
yükümlülüğünün belirlenmesinde tıp biliminin tedavi sırasında ulaşmış olduğu
bilgi seviyesi göz önüne alınır. Hekim genellikle kabul edilen ve tıp biliminde
uygulanması mutat olan ilkeleri bilmek ve tıp sanatının kurallarına göre doğru
teşhisi koyup bu teşhise uygun bir tedaviyi uygulamakla yükümlüdür. Hekim
mensubu olduğu uzmanlık alanındaki ortalama düzeydeki bir hekimin aynı hal ve
şartlarda göstereceği özeni göstermekle yükümlüdür.
Hekim tedavisini üstlendiği hastaya ilişkin bilgileri düzenli şekilde kayda
geçirmek ve bu kayıtları saklamak zorundadır.
Hekim vekâlet ilişkisi dolayısıyla elde ettiği bilgileri hastanın rızası
olmaksızın üçüncü kişilere açıklayamaz. Bu yükümlülük sözleşmeden ve kamu
düzeninden kaynaklanmak üzere iki yönlüdür. Hekimin sır saklama yükümlülüğünün
ihlali Türk Ceza Kanunu gereğince cezai yaptırıma tabidir.
Hekimlere karşı açılan tazminat davalarında talep konusu olan başlıca
zararlar, hekimin tıbbi işlemi kusurlu şekilde gerçekleşmesi nedeniyle hasta
tarafından katlanılan ekstra tedavi giderleri, çalışma gücünün geçici veya
devamlı olarak kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar, ölüm nedeniyle destekten
yoksun kalma halleri, defin masrafları gibi maddi zararlarla, kişisel
değerlerin zarar görmesi nedeniyle hastaya veya hasta vefat etmişse yakınlarına
verilen manevi zararlardır.
Türk hukuk uygulamalarında yaygın kabul görmekte olan manevi tazminatın
mağdurda zenginleşme yaratmaması gerekliliği ilkesi yargıcın takdir hakkının
sınırını belirlemektedir. Ancak son dönem Yargıtay kararları, manevi tazminat
miktarının belirlenmesi konusunda zenginleşme ilkesini bir kenara
bırakabilmekte ve kişilik haklarına yönelik işlenen fiil ve bu fiilin mağdur
üzerindeki etkilerinin, manevi tazminat miktarının belirlenmesinde esas unsur
olduğu yönünde gelişme sergilemektedir.
Hukuk davaları ceza davalarının sonucuna bağlı değildir. Ceza sorumluluğu
olmayan bir kişinin hukuki sorumluluğu olabilir. Bir ceza davasından beraat
etmiş olabilen kimse hakkında hukuk ve tazminat davaları açılabilir.
KANUN HÜKÜMLERİ:
TÜRK BORÇLAR KANUNU:
MADDE 49- Kusurlu ve
hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka
aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.
MADDE 66- Adam
çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına
verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken,
gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli
özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın
doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin
faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun
bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
MADDE 112- Borç hiç veya
gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini
ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.