İkale
( Bozma ) Sözleşmesi
İş sözleşmesinin, sözleşmenin tarafları olan işçi ve işverenlerin karşılıklı
iradeleri ile sona erdirilmesi hali bir fesih olmadığından, bu durumda feshe
bağlı sonuçlar ortaya çıkmamakta ve iş güvencesi hükümleri uygulama alanı
bulamamaktadır. İkale, tek taraf feshi olarak değil, çift taraf feshi olarak
değerlendirilmelidir. İkale sözleşmesinin kurulabilmesi işçi ve işverenin
iradelerinin karşılıklı olarak uyuşması gerekir. İkale, İş kanunda yer alan bir
sözleşme türü olmadığı için Yargıtay kararlarıyla doktrinin şekillendiği bir
alan olmuştur. Kısa Yargıtay kararı örnekleriyle, Yargıtay’ın bu konuda hangi
kararlar verdiğini anlamak yararlı olacaktır.
Örneğin;
Yargıtay bir kararında; “…rahatsızlığı
sebebiyle hafif bir işte çalışmak isteyen işçinin, önerilecek hafif bir iş
olmadığı için haklarının ödenmesi suretiyle iş sözleşmesinin feshedilmesini
istemesi üzerine, iş sözleşmesinin karşılıklı irade ile sona erdirildiğine
ilişkin protokol imzalanması ve işçinin protokoldeki imzanın baskı ile
alındığını iddia ve ispat edememesi sebebiyle iş sözleşmesinin ikale ile sona
ermiş olduğunu kabul etmiştir…”
Yargıtay başka bir
kararında: “İş sözleşmesinin karşılıklı
anlaşma yolu ile sona ermesi, kısaca ikale sözleşmesi; borçlar hukuku anlamında
bir sözleşme olduğu için, sözleşmeler için genel şartların ikale sözleşmesinde
de bulunması ve aranması gerekir. Özellikle sözleşme özgürlüğünü olumsuz
biçimde sınırlayan nedenlerden Borçlar Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri ikale
sözleşmesinin geçerlilik incelemesi sırasında doğrudan göz önünde tutulmalıdır.
İkale sözleşmesinin ahlaka aykırı olması halinde geçerliğinden söz edilemez. Bu
hal genellikle ikale sözleşmesinde bir tarafın diğeri üzerinde ekonomik ve
sosyal üstünlüğünü kullanarak ikale sözleşmesinde eşitliği kendi lehine bozacak
hususlar kabul ettirmesi halinde kendini gösterecektir. Bu şekilde yapılan bir
ikale sözleşmesi de Borçlar Kanunu’nun. 20. maddesi gereğince batıl olacaktır.”
diyerek ahlaka aykırı bir şekilde yapılan ikale sözleşmesinin geçerli olmadığı
yönünde karar oluşturmuştur.
Yargıtay bir
kararında: “…Davacının söz konusu
tazminat ve alacakların ödenmesi için iş sözleşmesinin anlaşma ile sona
erdirilmesini istemesinde somut olay bakımından makul bir yararı
bulunmamaktadır. Mahkemece iş sözleşmesi davalı işverence feshedildiği kabul
edilmesine rağmen feshin davacının yaşı, vasıfsız olması, sağlık durumu ve işin
özelliği nedeni ile zorunlu nedene dayandığı belirtilmiştir. Ancak, zorunlu
nedenlerle de olsa iş sözleşmesinin İş Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca feshi halinde
aynı Kanunun 19. maddesinde belirtilen şekli koşulların yerine getirilmesi
gerekir. Davacının iş sözleşmesi yazılı bir fesih bildiriminde bulunulmadan ve
performans düşüklüğüne dayanılmasına rağmen fesihten önce savunması istenmeden
feshedilmiş olduğundan feshin geçerli nedene dayanmadığı kabul edilmelidir.”
diyerek, iş güvencesi hükümlerinin dolanılması amacıyla yapılan ikale sözleşmesini
geçersiz kabul etmiştir.
Yargıtay şarta
bağlı istifayı kural olarak kabul etmemekte ve işçinin kıdem ve ihbar
tazminatlarını alarak işten ayrılma talebini istifa olarak değil; ikale
sözleşmesi yapma yönünde bir icap yani öneri olarak değerlendirmektedir. Bu
konu ile ilgili bir kararında Yargıtay: “…İşçinin
haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini
feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa
ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu
değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de
işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez.
Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma
yönünde iradelerinin birleşmesi halinde kararlaştırılan sürenin sonunda iş
sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir. Şarta bağlı istifa
ise kural olarak geçerli değildir. Uygulamada en çok karşılaşıldığı üzere
işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi
istifa olarak değil, olsa olsa ikale yapma yönünde icap biçiminde değerlendirilmelidir…”
demektedir.
İkale ile de olsa
işten çıkarılan kişilerin iş mahkemelerinde açtıkları davaları kazandıkları da
görülmektedir. İlgili Yargıtay kararı: “İkale
sözleşmesi ile iş akdi sona eren işçinin işe iade davasında; Davalı işveren
fesihte, işletme ve işyeri gereklerine dayanmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun
20/2. maddesi uyarınca “feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü
işverene aittir”. İşçi fesihte sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin
geçerli olmadığı iddiasında bulunacaktır. İspat yükü ise işverendedir. Davalı
işverenin bu fesih nedeni ile ilgili kanıtları üzerinde durulmalı, öncelikle bu
konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında iş görme
ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum
araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip
gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı
(tutarlılık denetimi), işverenin fesihte keyfi davranıp davranmadığı (keyfilik
denetimi) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı (ölçülülük
denetimi-feshin son çare olması ilkesi) açıklığa kavuşturulmalı ve sonucuna
göre karar verilmelidir. Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten
bozulmasına, oybirliği ile karar verildi.” diyerek ikale ile işten çıkılsa
dahi işe iade davası açılmasını ve bunun kazanılmasının yolun açmıştır.
Sözleşme özgürlüğü
ilkesi çerçevesinde tarafların istedikleri zaman iş sözleşmesini karşılıklı
anlaşma yolu ile sona erdirebilmeleri mümkün olmakla birlikte; bu yolun
işçilerin kanundan ve sözleşmeden doğan haklarının engellenmesi ve iş güvencesi
hükümlerinin dolanılması amacıyla kullanıldığı da görülmektedir. Bu nedenle
ikalenin yorumunda iş sözleşmesinin yorumunda olduğu gibi işçi yararına yorum ilkesi
göz önünde bulundurulmalıdır.