Bilindiği üzere, 11.09.2014
tarihli ve 29116 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
6552 Sayılı İş Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması İle Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun
ile kesinleşen vergi borçlarını da yapılandıran düzenlemeler getirilmiştir. Anılan
düzenlemeler sonrasında Maliye Bakanlığı tarafından 1 Seri No.lu Bazı Alacakların
6552 Sayılı Kanun Kapsamında Yeniden Yapılandırılmasına Dair Genel Tebliğ (6522
Sayılı Kanuna İlişkin Genel Tebliğ) yayımlanmış ve vergilendirmeyi ilgilendiren
73 ve 74’üncü maddelerine açıklık getirilerek uygulamaya yol gösterilmiştir.
Kanun, kesinleşmiş
vergi borcu bulunanların bu borçlarını yapılandırmalarını belirli şartlara
bağlamıştır. Bu şartların büyük çoğunluğu yapılandırma olanaklarından
yararlanabilmenin önkoşulu olarak sayılmış, geri kalan ise yararlanmanın
akabinde ödeme odaklı koşullar olarak öngörülmüştür.
Yazımız,
yukarıda bahsettiğimiz yapılandırmadan yararlanma şartlarından biri olan “dava
açmama, açılmış davalardan vazgeçme ve kanun yollarına başvurmama” (vergi
affından veya yapılandırmasından yararlanmada davadan feragat) şartını konu
edinmektedir.
Davadan
Vazgeçme (Davadan Feragat) Nedir?
İdari yargı düzenini
ortaya koyan 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu(İYUK) yargılama sürecinde
ihtiyaç duyulan tüm usuli düzenlemelere yer vermemiş, 6100 Sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na (HMK) atıfta bulunmakla yetinmiştir. Davadan vazgeçmede
(yazımızda Kanunlarda yer aldığı şekliyle “davadan feragat” terimi tercih
edilmiştir) İYUK’un yer vermediği ve HMK’ya atıfta bulunduğu konulardan
biridir. İYUK 31’inci maddesine göre “Bu
Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve
reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların
vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif,
delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma
sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine
karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay,
mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır.
Bu
Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta
bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi
Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” Buna göre vergi
davalarında, davadan feragat ve davayı kabul kurumlarına Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na ilişkin hükümler uygulanacaktır.
HMK öncesinde
yürürlükte olup 01.10.2011 tarihinde yürürlükten kaldırılan 1086 Sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda davadan feragat “iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesi” olarak
tanımlanmış ve aslen sadece davacı tarafından başvurulabilecek bir yol olan
davadan feragate her iki tarafın da başvurabileceği yönündeki bu ifadeler
uygulamada bazı tereddütlere sebebiyet verilmiştir. 6100 Sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu 307’nci maddesinde “davacının talep sonucundan kısmen veya
tamamen vazgeçmesi” düzenlemesi ile bu karışıklık giderilmiş, kanun lafzı da
mantığa uygun hale getirilmiş ve kısmi feragatin önü açılmıştır.
Vergi
Affı, Vergi Barışı, Vergi Yapılandırması Kanunlarında Yer Alan Davadan Feragat
Düzenlemesinin Özellikleri
Ülkemizin yakın
tarihinde periyodik olarak çıkarılan ve vergi affı, vergi barışı veya vergi
yapılandırması gibi başlıklara sahip “vergi affı” kanunlarında, kanunun
getirdiği imkânlardan yararlanmanın şartlarından biri olarak öngörülen davadan
feragat şartı, İYUK’un atıfta bulunduğu HMK’da düzenlenen davadan feragat
kurumu ile birebir örtüşmeyen özelliklere sahip olması nedeniyle kendine özgü
bir davadan feragat türüdür.
Diğer ifade ile,
yakın zamanda çıkarılan hemen tüm vergi affı kanununda bu şarta yer verilir
olması suretiyle vergi hukukuna özgü bir davadan feragat kurumu ihdas
edilmiştir. Davadan feragat düzenlemesi 6552 Sayılı Kanunda da kendine yer
bulmuştur. 6552 Sayılı Kanunu’nun 73’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasına göre “Bu madde hükmünden yararlanmak isteyen
borçluların maddede belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış
davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır. Davadan
vazgeçme dilekçeleri ilgili tahsil dairesine verilir ve bu dilekçelerin tahsil
dairelerine verildiği tarih, ilgili yargı merciine verildiği tarih sayılarak
dilekçeler ilgili yargı merciine gönderilir. Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince
tahsili gerektiği hâlde tahakkuku diğer kamu idarelerince yapılan alacaklara
ilişkin ilgili kamu idaresi aleyhine açılmış davalardan vazgeçme dilekçelerinin
verileceği idari mercii belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Bu madde
hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunan ve açtıkları davalardan
vazgeçen borçluların bu ihtilaflarıyla ilgili olarak bu Kanunun yayımlandığı
tarihten sonra tebliğ edilen kararlar uyarınca işlem yapılmaz ve bu kararlar
ile hükmedilmiş yargılama giderleri ve vekâlet ücreti bulunması hâlinde bunlar
talep edilemez.”
Buradaki kanuni
düzenleme, 6552 Sayılı Kanuna İlişkin Genel Tebliğ’de yer almıştır. Ayrıca
Gelir İdaresi Başkanlığı’nca düzenlenen Rehber’de ise buradaki düzenlemeye
ilaveten “istenilen tür ve dönemler için vergi affına başvurulabilir”
açıklaması yapılmıştır.
Yukarıda
tanımladığımız şekilde, vergi affından veya yapılandırmasından yararlanmada
davadan feragat şartı diyebileceğimiz bu şartın anılan kanuni düzenlemelerde
genel hatlarıyla yer alması elbette özellik içermeyen çok sayıdaki durumun
hallinde yeterlidir. Ancak, bu genel düzenlemenin ihtiyacı tam olarak
karşılamadığı, özellikli haller de vardır. Örneğin cezalı tarhiyata karşı
açılan davalarda kısmi kabul kararı verilmiş ve konu üst yargı merciine
taşınmış ise, kesinleşen tarhiyat kalemleri bakımından 6552 Sayılı yasanın
yapılandırma hükümlerinden yararlanma imkânı olduğu anlaşılmakta, bu çerçevede mükellef tarafından bu kesinleşen kısımlar ile ilgili kanundan yararlanma başvurusunda bulunulmak istenmesi durumunda, tarhiyatın ilk derece mahkemesinde mükellef lehine kaldırılan kısımlarının ihyası sözkonusu olabilecektir. Nitekim anılan 6522 Sayılı Kanuna İlişkin Genel Tebliğde bu yönde açıklamalar vardır. Mevcut düzenleme ve uygulamanın bu yönde olması, birden fazla kalemin dava konusu edildiği ve dava konusu kalemlerden bazılarının kabul, bazılarının reddedildiği durumlar (diğer ifade ile, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş durumlar) davanın tek kalemden ibaret olduğu veya davada tamamen kabul veya tamamen ret kararı verildiği durumları birbirinden ayrıştırmaktadır. Bu halde, mükellefler, davalarının kabul görmeyen kısımları bakımından 6552 Sayılı Kanundan yararlanabilmek için davalarının kabul gören kısımlarından feragat etme zorlamasıyla karşılaşmaktadırlar. Buna önlem olarak, gerek 6100 Sayılı Hukuk
Muhakemeler Kanunu ve 6552 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
Dair Kanun Rehberi çerçevesinde dava kalemlerinden her biri için kanundan
yararlanma talebinin ayrı ayrı yapılabileceği kabul edilse dahi Kanunda bu
konuda bir düzenleme olmaması, davadan feragatin uyuşmazlığı sona erdiren kesin
bir işlem olmasının gerektirdiği hukuki sonuçlar karşısında yeterli hukuki
korumayı sağlamadığı açıktır.
Kanunun ihtiyacı olan
bir diğer düzenleme, davadan feragatin hangi tarihe kadar yapılacağıdır. Kanun,
aftan yararlanılan dönemlerin 30.04.2014 tarihinden önceki dönemlere ait
olmasını öngörmüş ancak kesinleşme tarihiyle alakalı kesin bir ifade ortaya
koyamamıştır. Uygulamadan çıkarılan sonuç ise Kanun’un yayımlandığı tarih olan
11.09.2014 tarihine kadar kesinleşmemiş olan davalardan yapılacak feragat ile
kesinleşme sağlanmış olacak ve aftan yararlanma koşulları gerçekleşecektir.
Ayrıca Kanun tarafından öngörülen şartlar iki grupta ele alınmıştır. Bunlardan
ilki olan dava açmama şartı bozucu, açılmış davalardan vazgeçme şartı ise
erteleyici şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Dava açmaktan vazgeçen mükellefin
ileride dava açması; yine, açılmış davalardan feragat dilekçesi veren
mükellefin davaların bir kısmını bir şekilde formlara dahil etmemesi ve bu
durumun sonradan anlaşılması halinin, aftan yararlanmasına engel oluşturup
oluşturmayacağı açık şekilde düzenlenmemiştir.
Yukarıda değinildiği
üzere; 6552 Sayılı Kanunun getirdiği imkânlardan yararlanılmasının bir koşulu
da Kanun kapsamında başvuruya konu edilen kamu alacakları için ileride dava açılmamasıdır.
Ancak, herhangi bir şekilde bir dava açılmış olması durumunda bunun sonucunun
ne olacağı konusunda da açık bir düzenleme yapılmamıştır.
Yukarıda
belirttiğimiz ihtimaller borçlunun-davacının irade beyanı ile ortaya
çıkmaktadır. Ancak vergi mahkemelerince verilen ve temyiz incelemesinden
geçmeyen veya bölge idare mahkemeleri ile Danıştay tarafından kesinleştirilen
kararların ilgili Bakanlıkların isteği üzerine veya resen Cumhuriyet Başsavcısı
tarafından kanun yararına temyize konu edilmesi halinde mükellefin başvurusunun
akıbetinin ne olacağı hakkında da bir düzenleme yapılmamıştır. Mükellefin
iradesi harici oluşan bu durumun mükellefin haklarını etkilememesi gerektiği
düşünülmelidir.
Öte yandan, açılan
davalardan feragat edilmesi halinde vekâlet ücretine hükmedilmeyeceği
düzenlemesi kamu lehine bir düzenleme olarak kanunda yer bulmakta iken, ödeme
emrine karşı açılmış davalardan haksız çıkılması durumunda davacı aleyhine
hükmedilen %10 oranındaki haksız çıkma zammının bu kanun kapsamındaki
feragatler bakımından söz konusu olmayacağı yönündeki mükellef lehine düzenleme
ihmal edilmiştir.
Son olarak feragatin
konusunu davaların oluşturacağı belirtilmiştir. Mükellefin Anayasa Mahkemesi’ne
bireysel başvuru çerçevesinde müracaat etmesinin kanun hüküm ve sonuçlarından
yararlanmayı etkileyip etkilemeyeceği yönünde bir düzenleme de yapılmamıştır.
Benzer bir durum mükellefin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurması durumu
için de söz konusudur. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne vaki
veya müstakbel başvuruların Kanun kapsamındaki davadan feragat şartının
istisnaları olarak işaret edilmesi yararlı olacaktır.
Sonuç olarak; mali af
kanunlarının daha belirleyici ve açıklayıcı, mükellefin haklarını daha titiz
gözeten bir yapıda olmasına ihtiyaç vardır. Son olacağı ilan ve kabul edilen
anılan af veya yapılandırma düzenlemesinin hedeflediği amaçların uzağına düşüp
6183 Sayılı Kanunda zaten mevcut bulunan tecil müessesesine yakın bir yerde
neticelenmiş olması ayrıca dikkat çekicidir.