VERGİ DAVALARINDA ADİ ORTAKLIK VE JOINT VENTURE (İŞ ORTAKLIĞI) ADINA DAVA AÇILMASINDA EHLİYET
Uyuşmazlık Konusu
Bilindiği üzere Adi
Ortaklıklar ve İş Ortaklıkları (Joint Venture), hukukumuzda tüzel kişiliği haiz
değiller. Dava açma ehliyetine Türk Hukuku’nda yalnızca kişiler sahip
olabileceğinden bu ortaklıkların yargıda taraf olup olamayacağı, temsilci
aracılığıyla olacağı kabul ederse bu temsilin hangi şartlarla gerçekleşeceği
uzun yıllardır tartışılan bir husus.
Konu hakkında esas
olarak iki karşıt görüş var: İlk görüşe göre; bu ortaklıklar tüzel kişiliği
haiz olmadığından, hukuki muhatap, ortaklığın kendisi değil ortaklarıdır ve her
birinin aynı anda bizzat bulunması ya da temsil edilmesi ile davaya taraf
olabilirler. İkinci görüşe göre ise; davaya konu olacak fiilleri icra eden
kurumlar, aynı hususları davaya götürme ehliyetine de sahiptirler.
İlk görüş; tüzel
kişiliği olmayan bir ortaklığın iradesi yalnızca bütün ortaklar bir araya
geldiğinde oluşacağından, böyle bir ortaklığın yargı önünde temsili tüm
ortaklar hazır bulunmadan gerçekleşemeyeceğini savunuyor. Buna paralel olarak,
ortaklık bizzat kendi davaya taraf olamayacağı ya da dava açamayacağı gibi
herhangi bir ortağın bu ortaklıkla ilişkili bir konuda dava açması söz konusu
olamaz. Aksine bir düşünce, hukuktaki temel hak ve dava ehliyeti anlayışlarına
tezat oluşturacağından kabul edilemez.
Bir adi ortaklığın ya
da iş ortaklığının yargı önünde temsili için tüm ortakların bulunmasına gerek
olmadığını iddia eden diğer görüş ise; ortaklığın vergi yükümlülüklerinden
ortaklar müteselsilen sorumlu olduklarına ve kendilerine düşen pay oranında
borcu ödemekle yükümlü olduklarına göre, cezalardaki münferitliğin dava
ehliyeti açısından da uygulanması gerektiğini savunuyor.
Konu, Vergi Hukuku
özelinde incelendiğinde bu ortaklıkların durumu özel kukuktaki halinden bazı
farklılıklar gösteriyor: Tüzel kişiliği bulunmayan bir ortaklığın vergi
mükellefi ve/veya sorumlusu olması mümkün. Bu da kendini borçlandırmada yetkili
olan bir yapının kendini alacaklandırmada ya da haklarını savunmada yetkili
olup olmadığı hususunun çözülmesini gerektiriyor.
Yargı Kararları ve Uyuşmazlığın Akıbeti
Danıştay 9. Daire’nin
30.01.1996 tarih 1995/2286 E. 1996/267 K. sayılı kararında; Katma Değer Vergisi
Kanunu’nun 44. maddesine göre ortaklığın ortaklarından herhangi biri tarhiyata
tabi tutulabileceğinden hareketle müteselsilen tarhiyata tabi tutulabilen bir
ortağın müteselsilen dava da açabiliyor olması gerektiğine hükmedilmiştir.
Danıştay İçtihadı
Birleştirme Kurulu’nun bir kararında (08.03.1979 T. 1971/1 E. 1979/1 K.) İdare
Hukukunda dava ehliyeti kısıtlaması olmadığından, kanunda ‘kişi’ yerine
‘ilgililer’ ifadesinin kullanılıyor olmasının bir sebebi olduğundan
bahsedilmektedir. Buradan bahisle; bahsi geçen ortaklıklar tüzel kişilikleri
olmamasına rağmen mükellef olabiliyorlarsa, o halde tüzel kişiliği olmamalarına
rağmen dava ehliyetleri de olması gerekir.
Dava ehliyetinin bulunmadığının
kabulünde dahi, temsil için tüm ortakların bulunmasının istenmesi yerinde
değildir. Tek bir ortağın yokluğu nedeniyle bir ortaklığın hakkını arama
şansını yitiriyor olması hukukla bağdaşmaz, böyle bir uygulama kabul edilemez.
Yukarıda kısaca değinildiği
üzere, adi ortaklıklar ve hukuken bu nitelikteki Joint Venture’ların vergi
davalarında temsil ehliyeti konusunda istikrarlı bir görüş ve uygulama yoktur.
Bu nedenle, bu durumdaki mükelleflerin sözkonusu davalarda ehliyet yönünden
usul sorunu yaşamamaları bakımından ihtiyatlı davranma gereği doğmaktadır. Bu
konunun istikrara kavuşması zaman alacak gibi görünse de, anılan ortaklıkları
temsilen mümkün mertebe tüm ortakların birlikte hareket etmesinin en güvenli
yol olacağı söylenebilir. Bahsi geçen ortaklıklara ilişkin olası vergi
davalarında ortaklığı temsilen verilecek yetkiler de, aynı neden ve gerekçeler
ile usuli red sebebi teşkil edebileceğinden ortaklık adına yetkilendirilen
avukatın her bir ortak adına da ayrıca yetkilendirilmesi bir önlem olarak
düşünülebilir.
İndir