VERGİ UYUŞMAZLIKLARINDA ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU OLANAĞININ GETİRİLMİŞ OLMASI ÜZERİNE
Özet
Anayasa Mahkemesi’ne
bireysel başvuru hakkı; 07.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasını değiştiren 07.05.2010 tarih ve 5982 sayılı Kanun ile mevzuatımıza
girdi ve sözkonusu Kanun’un 18. maddesiyle Anayasa’nın 148. maddesinin birinci
fıkrası, birinci cümlesine; “… ve
bireysel başvuruları karara bağlar.” düzenlemesi ilavesi edildi.
Yine, aynı maddeye, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruya ilişkin olarak 2. fıkradan sonra gelmek üzere,
3. 4. ve 5. fıkralar eklendi. Anayasa’nın 148. maddesine eklenen 5. fıkra
hükmüne uygun olarak 30.03.2011 tarih ve 6216 sayılı “Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”
çıkarılarak yasal düzenleme, daha sonra da “Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü” de yayınlanarak ikincil mevzuat tamamlandı ve sözkonusu
bireysel başvurunun usul ve esasları düzenlendi.
Böylece hukukumuza, bu
düzenleme öncesi var olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM”) yolundan önce gelmek üzere Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel
Başvuru yolu getirilmiş oldu: 6216 sayılı Kanun Geçici Madde fıkra (8)’e göre;
“23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen nihaî işlem ve kararlar” için, aynı
Kanun madde 45/(1)’e göre “Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi” halinde;
ikincil başvuru yolu olarak önce Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacak, ancak,
başvuru sonucundan tatmin olunmaması halinde AİHM’e başvurulması sözkonusu
olabilecek. Bu haliyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, AİHM’e
başvuru için tüketilmesi gereken iç hukuk yollarından biri haline getirilmiş
olup 23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen kararlar için, anayasa şikâyeti
yoluna başvurmadan AİHM’e başvurulamayacaktır.
Anahtar
Kelimeler
Anayasa
Mahkemesine Bireysel Başvuru, AİHM’e Müracaat, Vergi Uyuşmazlıklarında Anayasa
Mahkemesine Bireysel Başvuru, VUK'a Muhalefet.
Konu nedir?
Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru olanağının tanınması ve bu yolun AİHM’e müracaat için
tüketilmesi gereken iç hukuk yollarından biri haline dönüştürülmesinin
“fiiliyattaki” etkisi, Türkiye’de AİHM’e giden dava sayısını azaltmaktır.
Türkiye bir yandan vatandaşına Anayasa Mahkemesi düzeyinde yeni bir hukuk
yolunu sunabilen bir ülke konumuna yükselirken, diğer yandan AİHM’e en fazla
sayıda dosyası giden ülkelerden biri olmaktan kurtulmak istemektedir.
Konunun birçok boyutu olmakla
birlikte, bu sirkülerimizin çerçevesi; vergi uyuşmazlıklarının Anayasa
Mahkemesine taşınması ile sınırlı olup bu çalışmada Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolunun Türk Vergi Hukukuna ve nihayette vergi mükelleflerine ne
tür katkılar sağlayacağını değerlendirmekle sınırlıdır.
Bireysel Başvuruda
Yargılama Yöntemi Üzerine Birkaç Söz
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yolunun Türkiye’den AİHM’e gidebilecek dava sayısını azaltabilmesinde, Anayasa
Mahkemesinin AİHM’in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayalı yorum yöntemine mümkün
mertebe yakın bir yorumu benimsemesi gerekeceği açıktır. Aksi durumda, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru olanağının tanınmış olması, AİHM süzgecinden
geçirilmesi istenen uyuşmazlıkların “bu süzgeçten geçirilmesi” (vergi davaları
bakımından ifade edersek, mülkiyet hakkının AİHM bakışı ile değerlendirilmesi)
beklentisini karşılamayacak, hedeflenen yarara da ulaşılamayacaktır.
Bu nedenle, vergi uyuşmazlıkları
bakımından Anayasa mahkemesine yapılacak bireysel başvurularda “mülkiyet
hakkı”nın Türk iç mevzuatından farklı bir yaklaşımla, AİHM içtihatlarına uygun
şekilde değerlendirilmesi ve çözümlenmesi gerekecektir.
Bu “yeni” bakış açısının, Türkiye’de
vergi hukukunda uzun süredir yakınmalara neden olan ve bugüne kadar Anayasa’ya
aykırı bulunmadıkları için varlığını sürdürebilmiş olan bazı adaletsizlikler ve
eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için bir fırsat olduğu görülmektedir.
Türkiye’de AİHM normlarıyla
yargılama yapacak bir Anayasa mahkemesi, şüphesiz ki Türk Vergi Hukukunun
ilerlemesine önemli katkılarda bulunabilecektir.
Vergi
Uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru
Temel İlkeler
Vergi Mahkemesinin Türk Vergi
Hukukundaki misyonu için söylenebilecek ilk şey; Anayasa Mahkemesinin
kuruluşundan bu yana Türk Vergi Hukukunun tam merkezinde olduğu, çeşitli vergi
Kanunlarına ilişkin aldığı çok sayıda kararla zaman zaman bu hukuk dalını
yönlendiren temel aktörlerden biri olduğudur.
Bu haliyle, Türk Vergi Hukuku, diğer
pek çok hukuk dalı gibi, tarihi gelişim süreci içinde Anayasa Mahkemesince görülen
çok sayıda iptal davası nedeniyle kısmen Anayasa Mahkemesi tarafından
şekillendirilmiş bir hukuk dalı olarak da kabul edilebilir.
Yukarıdaki konularla bağlantılı bir çıkarsama
olarak, Anayasa Mahkemesinin daha önceden iptal davasına konu ettiği ve
Anayasaya aykırı bulmadığı vergi hukuku düzenlemeleriyle ilgili olarak bireysel
başvuru yoluna gitmek sözkonusu olacaktır.
Hatta, bireysel başvuru, Anayasanın
152. Maddesinin 4. Fıkrasındaki;
“Anayasa
Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.”
hükmü içinde dahi kalabilir. Anayasa
Mahkemesi, bu hükmü dayanak göstererek bireysel başvuruyu usul bakımından reddederse,
veyahut davayı görmekle birlikte, daha önce vermiş olduğu karardaki görüş ve
yaklaşımı aynen benimseyerek hareket ederse, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yolunun önemli sınırlamalar içerdiği ortaya çıkacaktır.
Beklentimiz, Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruda, Anayasanın 152. Maddesinde yer alan süre engeline
takılmaksızın başvuruya bakması ve başvurunun değerlendirilmesinde AİHM
içtihatlarında vücut bulan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) normlarına uygun yargılama
yapmasıdır. Aksi durumda, sonucu baştan belli bir dava sürecinde AİHM’e
müracaat için “tüketilmesi zorunlu bir yargı yolu ihdas edilmesi” davacı
mükellefler için AİHM’e müracaat hakları bakımından bir kazanım değil, (en
azından süre bakımından) kayıp anlamına gelecektir.
Bu noktada, Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuru incelemelerini bir üst temyiz mercii gibi yapacağı, bu incelemelerde
davanın esasına giren bir Anayasaya (ve belki de AİHS’ye) uygunluk denetimi
yapamayacağı görüşü dile getirilmektedir. Eğer, bireysel başvuru yolu bu
çerçeve içine sıkışıp kalırsa, kendisinden beklenenin çok altında kalacağı, “AİHM’in bekleme salonu” işlevi göreceği
ileri sürülebilir.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru incelemesini bir temyiz mercii gibi yapmayacak ise de,
incelemesini bireysel başvuruya konu “aday AİHM dosyası”nın kamu gözüyle son
bir tetkiki ile sınırlı tutar ise bu yargı yolundan beklenen yarar asgariye
inmiş olur. Anayasa Mahkemesinin burada etkin bir rol üstleneceğini ummaktayız.
Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi, aynı zamanda ulusal içtihatlar ile AİHM
içtihatları arasındaki farklılıkların giderilmesi misyonunu da üstlenebilecek
durumdadır.
Sadece Vergi Hukuku penceresinden
bakıldığında, iki normatif yapı arasındaki farklılıklar uzlaşmaz
görünmemektedir. Başka bir ifade ile, AİHM’in vergi hukukuna ilişkin kararları,
AİHS’ye Ek Protokol’ün 1. Maddesinde yer alan sınırlama gereği ağırlıklı olarak
usul kararları olduğundan, olası bir çelişki ya da bağdaşmazlık usul hukukunda
yaşanabilecek, maddi vergi hukuku bundan daha az etkilenecektir.
Anılan Protokol’ün 1. Maddesi; (a) Kanun tarafından düzenlenen, (b) Kamu yararını amaçlayan ve (c) Demokratik bir toplumda gereklilik arzeden
durumlardaki sınırlamaları hukuka aykırı bulmadığından, özellikli bazı
içtihatlarla ortaya çıkan durumlar halinde sözkonusu çatışmaların asgari
düzeyde yaşanabileceği görülmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, Anayasa
Mahkemesinin vergi uyuşmazlıklarına ilişkin bireysel başvurularda –konuyla
ilgili AİHM içtihatlarını mümkün mertebe gözetmekle birlikte- bugüne kadar
iptal davalarında kullandığı Anayasaya uygunluk denetimine yakın bir anlayışla
hareket etmesi muhtemeldir.
AİHM’in vergi uyuşmazlıkları
konusundaki içtihadı fazla olmamakla birlikte;
İadesi gereken verginin “faizsiz”
olarak iade edilmesi,
Defter ve belge ibraz etmeme
eyleminin kişinin aleyhine delil yaratmama hakkı çerçevesinde mütalaa
edilebileceği,
Kanuna dayalı olmayan ek
tarhiyatların yapılmaması,
Vergi hukukunda bazen sürecin
konuyla ilgili sorumluluğu bulunan kanuni temsilcilerin ve yeminli mali
müşavirlerin gıyabında işletilmesi ve uyuşmazlıkların bu sorumluluk sahibi
kişilerin gıyaplarında tekemmül ettirilmesi,
Mükellefin, Gelir İdaresi ile
belirli koşullarla işbirliğine yönlendirilerek (örneğin düzeltme beyannamesi
verdirilmesi, belirli faturalarda yer alan KDV’nin indiriminden gönüllü olarak
vazgeçirilmesi, düzenlenen faturaların bir kısmının değil tamamının sahte
olduğunun kabul edilmesi vs gibi.) kişinin kendi aleyhine delil yaratma
hakkının ihlal edilmesi,
Cezai soruşturmalar kapsamında elde
edilen bilgi ve evrakın –kendiliğinden- cezalı vergi salınması için de
kullanılması,
gibi durumlarda AİHM ile Anayasa
Mahkemesi yaklaşımlarının farklılaşabileceği görülmektedir. AİHM’in, kişinin
kendi haklarını savunmada daha güçlü bir konumda tutulması, kişi üzerinde
kamusal baskı kurularak kendi aleyhine delil üretmeye yönlendirilmesine sıcak
bakmadığı, ülkemizde ise bu durumun çok daha “doğal” kabul edildiği açıkça
gözlemlenmektedir.
Bireysel
Başvuru Süreci
Vergi uyuşmazlıklarında Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru için;
Kamusal güce dayalı eylem ve
işlemlerin,
Anayasal veya AİHS’de yer alan bir
hakkı ihlal etmiş olması,
Bu hakkın güncel, kişisel ve
doğrudan olmalı,
Hak ihlali devam etmeli ve kişinin
davayı açmakta hukuki yarar olmalı,
Uyuşmazlığa ilişkin olağan kanun
yolları tüketilmiş olmalıdır.
Başvuru; başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılacaktır. Vergi uyuşmazlıklarında bireysel başvuru
yolu hem gerçek kişilere ve hem de tüzel kişilere açıktır.
Anayasa Mahkemesi başvuruya ilişkin
ilk inceleme sonunda, başvuruyu usul bakımından kabul ederse esas bakımından
incelemeye geçer. Yapılacak inceleme sonrasında davacının hakkının ihlal
edildiğine karar verirse, ihlalin ve bu ihlale ilişkin hukuki sonuçların
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenleri gerekçeli kararında belirler.
Anayasa Mahkemesince belirlenen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanıyorsa, Anayasa Mahkemesi yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Yeniden
yargılamanın çare olmadığı durumlarda tazminata hükmedilmesi mahkemelerde dava
açılması yolunun gösterilmesi mümkündür.
Diğer yandan, bir Anayasal
değişiklikle, (vergi uyuşmazlıkları bakımından) mükellefler için bu yargı
yolunun kurulması şüphesiz ki, mükellef hukukunun gelişimini hedeflemektedir.
Aksi halde, kamu gücünün bu yargı yolunun desteğini alarak şu an olduğundan
daha güçlü hale getirilmesine ihtiyacı yoktur. Bu yol, mükellef hukukunun
gelişiminde öncelikli alanların ve önemli ihlallerin belirlenmesinde
göstereceği isabet ölçüsünde hedefine ulaşmış olacaktır.
Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuru yolunda üstleneceği misyon, mevcut Kanuni düzenlemelerden öte, AİHM’in
ve onu takiben diğer çağdaş ülkelerdeki hukuki eğilimlerin oluşturduğu akım
tarafından şekillendirilecek gibi durmaktadır. AB ülkelerinde “hukuka aykırı”
görülen ve/veya müeyyidelendirilen bir uygulamaya Türkiye’de devam edilmesi ve
Anayasa mahkemesinin bireysel başvuru sürecinde bu konuda bir “hukuka aykırılık
görmemesi” artık geride bırakmayı umduğumuz durumlardır.
Anayasa Mahkemesinin vergi hukuku
tecrübesi çok sayıda iptal davası sürecinde olgunlaşmıştır. Buna rağmen,
doğaları gereği sınırlı sayıdaki iptal davalarının aksine birçoğu aynı konuda
olabilecek çok sayıda bireysel başvurunun muhatabı olduğunda Anayasa Mahkemesinin
nasıl hareket edeceği merak edilmektedir. Her bir vergi davası dosyasının
bireysel başvuru dosyasına dönüşme potansiyeli olduğuna göre, yakın zamanda
bireysel başvuruyu sınırlandıracak yeni kriterlerin devreye alınması da ayrıca ihtimal
dahilindedir.
Bir diğer husus; vergi yargısı
kurumlarıyla Anayasa Mahkemesi içtihatları arasındaki yorum ve sonuç
farklılıklarının ne şekilde giderileceği konusudur. Her ne kadar tek bir
ihlalde, ihlalin nasıl giderileceği “teorik düzeyde belirlenmiş ise de” dosyaların
sayısının onbinleri bulduğu bir durumda yargı mercileri arasında oluşacak
çeşitli farklılıkların yeni mağduriyetler yaratması mümkün görünmektedir.
Yürüyen Vergi
Davalarının Bireysel Başvuruya Konu Edilmesinde Karar Anı
Yukarıda kısaca ifade ettiğimiz
hallerin varlığı durumunda, mükellefler aleyhlerine sonuçlanan vergi davalarını
bireysel başvuruya konu edebilirler. Bu konuda kararın 30 günlük kısıtlı
başvuru süresi dikkate alınarak ivedilikle verilmesi gerekecektir. Mükellefler,
haklarındaki olumsuz kararın kesinleşmesi sürecinde uyuşmazlığı mevcut güncel
gelişmeleri dikkate alarak “bireysel başvuruya konu edilebilirliği” hususunda
hukuki bir değerlendirmeye tabi tutabilir, dosyanın kesinleşmesi sürecini bu
başvuruya hazırlıklı biçimde bekleyebilirler.
6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'ne Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek
Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’a İlişkin Kısa Değerlendirme
Hukukumuza 5982 Sayılı Kanun ile
giren ve daha sonra usul ve esasları 6216 Sayılı Kanun ile düzenlenip ikincil
mevzuatı da tamamlanan bireysel başvuru yolu henüz emekleme aşamasında iken bu
defa 6384 sayılı Kanun ile yeni bir yol ihdas edilmiş, bu gelişmeye vergi
uyuşmazlıkları bakımından bakıldığında;
“3. İdare hukuku
kapsamındaki davaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,
4. Mahkeme
kararlarının geç veya eksik uygulandığı veya hiç uygulanmadığı,”
iddialarını kapsayan
AİHM başvurularının 6384 Sayılı Kanun ile kurulan Komisyona yönlendirildiği
görülmektedir.
Her ne kadar bu
çerçeve, vergi hukukunda dar bir çerçeve olarak algılansa da, uygulamada bu
çerçeveyi Komisyon’a yönlendirilecek davalar çizecektir.
Bu komisyonun, mahkeme yargısını
zorunlu kılmayan “basit” ihlalleri giderecek bir Kurum olarak kurulduğu
görülmektedir. Ancak kanımızca, zaman içinde bu Komisyon çerçevesi ve çalışması
genişleyen, kalıcı ve Kamunun hukukunu korumada yeni olanaklar yaratan bir
müesseseye dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bu yönüyle, bu Komisyon ile
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yer yer yarışan unsurlara sahip
durumdadır. Bu olayda tıpkı AİHM’in yapmış olduğu gibi, zaman içinde, Anayasa
mahkemesinin de kendisine gelen ve “hukuki değeri yüksek olmayan çok sayıda
uyuşmazlığın bu veya benzeri Komisyonlar eliyle çözümlenmesini önerdiğini
görebiliriz.
Sonuç Yerine
Vergi uyuşmazlıklarında bireysel
başvuru henüz “sonuç” değil, “başlangıç” yazılmayı gerektirecek kadar taze bir
konudur. Bu yolun hukuka ne gibi katkılar üreteceği, nasıl evrileceği zaman
içinde belli olacaktır.
Esasen, vergi hukukumuzda “aksayan”,
“mağduriyet yaratan” yönler az çok bellidir. Bunları belirlemek için özel bir
hukuk yolu kurarak Anayasa Mahkemesini bu konuyla görevlendirmek fazlasıyla lüks
bir tercihtir. Anayasa Mahkemesinin vergi hukukumuzda aksayan noktaları
belirlemek için Amerika’yı tekrar keşfetmesine gerek olmayıp vergi yargısından
güçlü biçimde beslenmesi daha doğru olacaktır. Vergi yargısının bu beklentiyi
herhangi bir şekilde karşılayamaması durumunda veya İdare’nin bu durumdan
kendine vazife çıkarması halinde ise İdarenin katılımı ve yönlendirmeleriyle
yürüyecek çalışmaların mükelleflerin hukukunu korumak için bundan sonra “yeni
hukuk yolları kurulmasını” gerektireceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek
yoktur.
Bağımsız yargının fonksiyon ve misyonunu ne düzeyde ifa edebildiği,
yürütmeden ne düzeyde bağımsız olduğuyla paralellik arzetmektedir. Anayasa
Mahkemesi, bu noktada en uygun kurum olmakla birlikte bu kuruma bireysel
başvuru yolunun hakkını verecek olanakların sağlanması, bu yolun ihdasını
anlamlı kılacaktır. Vergi mükelleflerinin hukukumuza yeni giren Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolundan beklentisi bu yöndedir.
Detaylı bilgi için:
Çetinkaya Hukuk Bürosu | www.cetinkaya.av.tr | clo@cetinkaya.av.tr | Tel: +90 212 212 99 55 | Fax: +90 212 212 79 71
Mecidiye Cad. Cevher Apt. No: 3/6 Mecidiyeköy 34387 Şişli - İstanbul
Av. Oğuz ÇETİNKAYA | oguzcetinkaya@cetinkaya.av.tr |
İndir