İHTİRAZİ KAYDA İTİBAR EDİLMEYEREK FUZULEN TAHSİL EDİLEN VERGİNİN İADESİNDE FAİZ ÖDENMELİ
İHTİRAZİ KAYDA İTİBAR
EDİLMEYEREK FUZULEN TAHSİL EDİLEN VERGİNİN İADESİNDE FAİZ ÖDENMELİDİR
Danıştay 4. Daire,
06.10.2011 gün, 2011/5499 E. ve 2011/6892 k. Sayılı kararı ile ihtirazi kayıtla
verilen muhtasar beyanname kapsamında, ihtirazi kayda itibar edilmeyerek
verilen tahakkuk sonrasında açılan davada, fuzulen ödendiği anlaşılan verginin
faiziyle birlikte iadesi gerektiğine hükmetti.
Danıştay 4. Daire’nin
karar gerekçesi şu şekilde; “… Dosyanın
incelenmesinden; davacı tarafından, ihtirazi kayıtla verilen 2009/12 nci dönemi
muhtasar beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen gelir(stopaj) vergisinin,
ücretler üzerinden kesilen gelir vergisinin %27 oranını aşan kısmının
kaldırılması ve fazla ödenen kısmın gecikme faiziyle birlikte iadesi istemiyle
açılan davada; Mahkemece, Anayasa Mahkemesinin 15.10.2009 günlü E:2006/95,
K:2009/144 sayılı kararıyla, Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde yer
alan "fazlası %35 oranında" ibaresinin ücret gelirleri yönünden
iptaline karar verildiğinden bahisle, Anayasaya aykırı olduğuna karar verilerek
iptal edilen kanun hükmüne göre vergi tahakkuk ettirilmesinin "Anayasanın
üstünlüğü" ve "hukuk devleti" ilkelerine aykırı olduğu, faiz
istemi yönünden ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112 nci maddesinin 4 üncü
bendinde yer alan şartların olayda gerçekleşmediği gerekçesiyle tahakkukun
iptaline, fazla kesilen kısmın iadesine, faiz isteminin ise reddine karar
verildiği anlaşılmıştır.
2709
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2 nci maddesinde, Türkiye
Cumhuriyetinin, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devleti olduğu;“Yargı Yolu” başlıklı 125 nci maddesinin 1 inci fıkrasında,
İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yoluna başvurulabileceği, 7
nci fıkrasında ise, İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlü bulunduğu hükme bağlanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin bir hukuk devleti olduğu yukarıda belirtilen anayasal
kurallarla düzenlenmiştir. Hukuk devleti; insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine
açık olan, hukuka aykırı durum ve tutumlardan sakınan, hukuku devletin tüm
organlarına hakim kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayan devlettir.
Anayasanın
“Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma” başlıklı 90 ıncı maddesinin son
fıkrasında ise, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların
kanun hükmünde olduğu kuralına yer verilmiş olup, bu kapsamda bulunan Avrupa
İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye ekli
1 No’lu Ek Protokol'ün 1 inci maddesinde; her gerçek veya tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının bulunduğu, herhangi
bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabileceği hususu düzenlenmiştir.
Anılan
sözleşme hükmü gereğince, bir kişinin mülkiyet hakkından mahrum
bırakılabilmesi, bu durumun, uluslararası hukukun genel ilkelerine aykırı
bulunmaması, kamu yararına ve kanunun açık hükmüne uygun olması şartlarının
birarada gerçekleşmesine bağlıdır. Dolayısıyla, Anayasal ve kanuni dayanağı
bulunmayan bir şekilde kişilerin mülkiyet hakkından mahrum bırakılması mümkün
olmayıp, aksi durum, yukarıda sözü edilen ve Anayasa ile kanun hükmünde olduğu
belirtilen sözleşmeye de aykırılık teşkil edecektir.
Ekonomilerde
değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınai, zirai vs. faaliyetlerde
kullanılmakla, sahibine, kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar
sağlayan ekonomik bir değerdir. Faiz ise, Anayasa Mahkemesinin 14.5.2011
tarihli ve 27934 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 10.2.2011 günlü E:2008/58,
K:2011/37 sayılı kararında da belirtildiği gibi, ekonomik açıdan paranın fiyatıdır.
Herhangi bir kişinin kendisine ait olmayan parayı belirli süre kullanması, asıl
para sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu doğuracağı
gibi, enflasyona maruz kalan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü
enflasyon oranında yitirmesine de neden olacağından, parası uhdesi dışında
kalan ve mülkiyet hakkı ihlal edilen bu kişiye haksız kullanım karşılığında
faiz ödenmesi gerekmektedir.
Nitekim,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9.3.2006 günlü ve 100162/02 sayılı Eko-Elda
Avee/Yunanistan kararında da, haksız olarak tahsil edilen verginin beş yıl beş
ay sonra iade edilmesinin; belirli bir meblağdan yararlanma hakkı uzunca süre
engellenen kişinin, ekonomik durumunda önemli ve kesin zarara neden olduğu, bu
durumun, sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengeyi
bozduğu, dolayısıyla, 1 No’lu Protokolün 1 inci maddesi ihlal edilerek
kendisine aşırı yük yüklenen bu kişinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden
bahisle faiz ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Davacı
tarafından ihtirazi kayıtla verilen gelir (stopaj) vergisi beyannamesi üzerine
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103 üncü maddesi uyarınca vergi tahakkuk
ettirilmiş olmasına karşın; anılan Kanun hükmünde yer alan ve tahakkuka dayanak
olan “fazlası %35 oranında” ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 tarihli
Resmi Gazetede yayımlanan 15.10.2009 günlü E:2006/95, K:2009/144 sayılı
kararıyla, ücret gelirleri yönünden iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu
kararı nedeniyle hukuka aykırı bulunarak tahakkukun iptal edilmesi karşısında,
1 no’lu Ek Protolün 1 inci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
yukarıda bahsi geçen kararı uyarınca mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden, haksız
tahakkuk ettirilen verginin davacıya faizi ile birlikte iade edilmesi gerekmekte
olup, aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte
yandan, Mahkemece faiz yönünden yeniden verilecek kararda; 3095 sayılı Kanuni
Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri dikkate alınarak karar
verilmesi gerekeceği tabidir.”
İndir