SERBEST BÖLGELERDE FAALİYET GÖSTEREN FİRMALAR İLE “ORTAKLIK” VEYA “MERKEZ-ŞUBE” İLİŞKİSİ BULUNAN...
Uyuşmazlık Konusu
Gümrükler Genel Müdürlüğünce yayımlanan,
18.3.2011 tarih ve 2011/16 sayılı Genelge’de açıklanan; Türkiye’ye serbest
bölgelerde faaliyette bulunan ortak veya şubeleri aracılığıyla vadeli mal ithal
eden firmaların, peşin ithalat için, ithalata konu mal bedelini peşin olarak
serbest bölgede faaliyet gösteren ortak veya şubeye havale etmelerinin yeterli
olmadığını, mal bedelinin aynı zamanda malı Türkiye’ye satan yurtdışındaki asıl
satıcıya transferinin de aranacağı şartının hukuka uygun olup olmadığı, bu şarta
uygun hareket etmeyenlerden geçmişe dönük olarak cezalı KKDF ve KKDF tutarının
gümrük beyan değerine eklenmesiyle de cezalı KDV talep edilmesinin hukuken
mümkün olup olmadığı uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.
Gümrük İdaresi; “Türkiye’ye serbest bölgelerde
faaliyette bulunan ortak veya şubeleri aracılığıyla vadeli mal ithal eden
firmaların, peşin ithalat için, ithalata konu mal bedelini peşin olarak serbest
bölgede faaliyet gösteren ortak veya şubeye havale etmelerinin yeterli
olmadığını, mal bedelinin aynı zamanda malı Türkiye’ye satan yurtdışındaki asıl
satıcıya transferinin de aranacağı, buna uygun hareket edilmediği takdirde
yapılan işlemin peşin ithalat sayılamayacağını, zira mal bedelinin sadece
serbest bölgede faaliyet gösteren ortak veya şubeye transferinin KKDF
mevzuatının “suistimali” olduğunu, bu yolla vadeli mal ithalatlarında KKDF
yükümlülüğünün dolanıldığını, bu gibi durumlarda geriye dönük olarak cezalı
KKDF ek tahakkuku yapılması gerektiğini” ileri sürüyor.
KKDF ek tahakkuklarına muhatap olan
İthalatçılar ise; “gerçekleştirilen işlemlerin tamamen kanunlara ve hukuka
uygun olduğunu, kanunun lafzının açık olduğunu, kanun koyucunun böyle bir
vergilendirme iradesi olsa idi bunu açıkça ortaya koymaktan geri durması için
bir neden olmadığını, kaldı ki bugün itibariyle bir mevzuata dahi sahip olmayan
KKDF’nin hangi durumlarda “suiistimal edilmiş ya da dolanılmış” olduğunu iddia
etmenin somut dayanağının olamayacağını, buradaki işlemin peşin mal bedeli
transferi nedeniyle bir “vergiden kaçınma” eylemi olarak kabul edilmesi
gerektiğini, olaydaki tek ithalat işleminin serbest bölgede bulunan malın
Türkiye’ye ithali olduğunu, bunun bedelinin de peşin olarak ödendiğini, bu
işleyişe ilave şartlar getirmenin hukuki dayanağı olmadığı gibi bunun bir Genelge
ile zaten yapılamayacağını, nihayette bir Genelge ile bu sonuca varan bir
yükümlülük ihdas edilmesi durumunda dahi bunun “geçmişe dönük” olarak
getirilemeyeceğini cezalı vergi (mali yükümlülük) salınabilmesi için kanuni
dayanağının bulunması gerektiği” hususlarını savunmaktalar.
Yargı Kararları ve Uyuşmazlığın Akıbeti
Bu konuda Vergi Mahkemelerince verilen
ilk kararlarda, dava nedenleri doğrultusunda davacı mükellefler lehine karar
verildi ve bu kararlardan biri Adana Bölge İdare Mahkemesince onanarak kesinleşti.
Gümrük İdaresinin Türkiye’nin her
yerinde yeni ek tahakkuk kararları alarak çok sayıda yeni uyuşmazlık yaratması
ile konu yeni boyut kazandı. Değişik yargı yerlerinden –çoğunluğu davacı
ithalatlar (mükellefler) lehine olsa da- her iki yönde de kararlar çıkmaya
başladığı, bu kararların istikrarlı bir içtihada bağlanmasının zaman
alabileceği görülüyor. Gümrük İdaresi, İdare aleyhine çıkan ilk kararlardan
sonra ek tahakkuk kararları çıkarmaya ara vermiş, konuya Maliye Bakanlığını da
dahil ederek dahili bir değerlendirme yapmıştı. Bu değerlendirmeler sonrasında,
işlemlere devam edilmesi, yani, geçmiş 3 yıla ilişkin işlemlerin Gümrük
Müdürlüklerince taranarak ek tahakkuka bağlanmasına ve bu işlemlerin de Gümrük
kanunundaki değişiklik sonrasında tek karar altında toplanmasına karar verildi.
İndir