Uyuşmazlık Konusu
18.02.2009 tarihinde
kabul edilen 5838 S. Kanun öncesinde, çeklerin hukuken “vadeli” olamayacakları
kanuni kabulü var iken, anılan Kanun ile çeklerin 31.12.2009 tarihine kadar vadeye
konu olabileceği kabul edilmiş, daha
sonra bu süre 31.12.2017 tarihine kadar uzatılmıştır.
Çeklerin vadeli olup
olamayacakları tartışmasına da bağlı biçimde gelişen bir konu da (vadeli) “çekler”
üzerinden hesaplanan reeskontların gelir veya kurumlar vergisi matrahından indirim
konusu yapılıp yapılamayacağıdır.
Gelir
İdaresi Başkanlığı; uzun süredir “çeklerin vadeye konu olamayacağından reeskonta tabi tutulmasının da
mümkün olmadığı, dolayısıyla çekler üzerinden yapılan reeskont neticesi
hesaplanan tutarların matrahtan indirilemeyeceği” görüşündeydi. Bu
görüşünü, anılan Kanun değişikliği sonrasında da, süre uzatımında da korudu.
Ancak, Başkanlık 30 Nisan 2013 tarihinde 64 numaralı Vergi Usul Kanunu
Sirküleri ile görüşünü değiştirerek (vadeli) çekler üzerinden hesaplanan reeskont
giderlerinin matrahtan indirimine olanak tanıdı.
Mükellefler;
“5838 Sayılı Kanun öncesinde çeklerin
ticari hayatta vadeli düzenlendiğini, vadeli kıymetli evrak üzerinden
hesaplanan reeskontların matrahtan indiriminin VUK Md. 3/B’de düzenlenen
ekonomik yaklaşım ilkesi gereği olduğunu” savunageldiler.
Ne var ki, Gelir İdaresi
Başkanlığı’nın bu konudaki kararlı ve katı duruşu yüzünden bugüne kadar önemli
bedeller ödeyegeldiler.
Uyuşmazlığın Akıbeti
Gelinen bu noktada,
Gelir İdaresi Başkanlığı görüş değiştirmek suretiyle reeskont giderlerinin
matrahtan indirimi kabul etmiş olsa da halihazırda uzlaşma, düzeltme ve dava aşamalarında
bulunan çok sayıda uyuşmazlığın nasıl çözümleneceğine, daha önemlisi bu
çözümlerde çok sayıda mükellefin bu uyuşmazlık konusu nedeniyle uğradığı
mağduriyetin nasıl giderileceğine ilişkin bir açıklama yapmamıştır.
Kanımızca, hukuk devleti olma
sorumluluğu, bundan sonra atılacak adımlara bağlıdır. Bu uyuşmazlık konusunda
5838 Sayılı Kanunun öncesi ve sonrası dönemde Gelir İdaresi Başkanlığının menfi
görüşü ve bu görüş doğrultusundaki işlemleri nedeniyle mağduriyet yaşamış olan mükelleflere
iade yapılıp yapılmayacağı önem taşımaktadır. Zaten, işin doğası gereği bir
dönemde yapılacak iade bir sonraki dönemde yapılacak ilave tarhiyat nedeniyle
kendiliğinden mahsup edilecektir. Ancak bu durumda olmayanlara iade yapılması
eşitlik ve adalet gereğidir. Kanımızca, bir genel düzenleyici işlem ile
kamuoyuna duyurulan bu görüş değişikliğinin gereği yapılmalı, bu hatalı görüş
nedeniyle bugüne kadar uğranan mağduriyetler rızai ödeme, indirim, uzlaşma,
dava vs. ayrımı yapılmaksızın eksiksiz olarak tazmin edilmelidir.